2 Eylül 2012 Pazar

Festival Bahane, Gezmek Şahane

Evvet !
Geç kalan bir gezi postuna merhaba demek üzeresiniz veee dediniz gitti.
Festival bahane, gezmek şahane dedik, dedik dedik ve bokunu çıkarana gezdik. Evime, kendi yatağıma, mutfağıma, klozetime hasret günler geçirdim ulan. Yok arkadaş yok, insanın evi gibisi yok. Home sweet home falan yani. Her neyse bu saçma özlem şeysini fazla uzatmadan asıl konuya gelelim zira özlediğimiz şeyler* oldukça fazla..
Yes, İTALYA !
-DipOlmayanNot: Farkettim de cümleye ya evet deyip başlıyorum ya da yes. Bu ne çifte vatandaşlıktır arkadaş. Bi avrupa gördük diye de böyle olunmaz :P Sanırım daha fazla kitap okumalıyım.-
Biliyorsunuz ki halk oyunları hayatımın merkezine oturmasa da oturmuş kadar etkili ki  yaklaşık 1 yıldır ordan oraya sürüklüyor beni. Bu durumdan şikayetçi değilim. Aksine iyi geliyor. 
Dilan diye bi arkadaşım var nam-ı değer Sosyaliçe, okuyorsa sevgileer :). Eee napalım demeyi kesin de bi okuyun beeaaah! İşte o'nun hayatının %80ini kaplıyordu seyahatler ve benim ağzım hep açık kalırdı. O yollara, saatlere, toplantılara vs. vs. nasıl dayanıyor diye. Gözünde büyürdü bi kere insanın. Bi yandan da imrenirdim, sürekli meşgul ve sürekli geziyor daha ne diye.. Derken taş benim başıma düştü, düşüş o düşüş...
Bir yıl boyunca festival dedik, yurt dışı hatta İtalya dedik ve oldu. Gitmeden 20 gün önce herkes Afyon'da provalar için toplandı. Yeni sahnelemeler, yeni oyunlar, yeni kıyafetler... ve gitme zamanı geldiğinde herkes için tek bir kelime; 'HEYECAN'.
Otobüs gelir Ankara'dan ve biz hemen yerleşir yola çıkarız :)
İlk durağımız Bursa'ydı. Ek ekip olarak Kılıçkalkan ekibi dahil oldu oradan bize. Sonra Yalova'dan feribotla İstanbul. Sonra yardır Kapıkule Sınır Kapısı'ndan Bulgaristan. Tanrım yol seyrederken benden huzurlusu ve mutlusu yok, hele de yanınızda sevdiğiniz arkadaşlarınız ve kulağınızda çok sevdiğiniz uzun yol şarkıları. Allaaaah değmeyin keyfime ulan. Neyse gelelim Bulgaristan'a. Bi bok yok olum Bulgaristan'da. Yalnız dikkatimi çeken şey, sınırı geçtikten sonra sıkça gördüğüm ' kaşar peynir' tabelaları. Yol boyunca her yer de görmek mümkün. Bütün Bulgar yolu uyuyarak ve tabii ki gırgır, geyik, muhabbetle geçtikten sonra ilk gezi durağımız Sırbistan'a geldik. Akşamdı fakat Tuna Nehrini gündüz görmek istemezdim. Böyle bi görsel şölen yok. Başkent Belgrad'ı bir güzel gezdikten sonraaa hoppalaaaa(!), kaybolduk olum. Otobüsün olması gerektiği yerde değiliz ya da böyle bi şey bilemiyorum. Meğerse biz yanlış yerdeymişiz no panik :P O değil de hacı, Sırp kızları bi müthiş beeeah. O boy, o pos, o endam. Aman Allah'ım. Hatta bi kız arkadaşımız - ismi lazım değil lakabı kekö- :P dediği şu; Ulan ben kızsam bunlar ne?! Durumu siz düşünün artık.
Abazalıktan kurtulup otobüsümüzü de bulduktan sonra yardır Hırvatistan-Slovenya veeee İTALYA. 
Dolu dolu geçen zamandan sonra kalıcağımız yere geldik. Cori. Roma'ya bağlı şirin bir yer. Otobüsten iner inmez görevlilerin bize gösterdiği 'sıcak' ilgi ve alakadan sonra odalarımıza çekilip yerleştik. Ertesi gün festival başlıyıcaktı ve dinlenmemiz gerekiyordu.
Evet bunlar olması gerekenlerdi lakin olmadı. Hemen üstümüzü değiştirip ortam gezmesi için attık kendimizi sokağa. Buları atlıyorum tamam sıkılmayın hemen -_-
Gençler, İtalya tabii ki bi harika ama gittiğim de dediğim şey; -anam, anam canım anam, elleri tarhana kokan anam.
Lan aç kaldık bee. Bi de İtalyan Mutfagı dersin bi havan olur de mi? Yok, nerdee varsa yoksa makarna. Adamların iyi ki bi makarnaları meşhur. Sıçana kadar makarna yedik. Şşş o değil de parmesan peynirlerinden yediğim kadar yedim. Eee bırakın da onu da yapıyım. Neyse biricik Türkiye'me kurban olurum daha da bi şey demiyorum.
Yemekten başka bahsedeceğim şey; yapılar. Tek bir yeni yapı göremezsiniz. Her yer tarih, her yer eski. Trafik lambalarından tutun, mazgallara kadar her şey. 
Kaldığımız on gün boyunca denemediğim tatlar, yaşamadığım hazlar, görmediğim yerler, bilmediğim kültürler... hepsini yaptım. 
En güzeli de edindiğim arkadaşlıklar. 
Errorerrorerrorerror!
Duygusallıktan çıkıp dönüş yoluna varıyoruz.
İtalya'yı baştan ayağı gezdik. Floransa, Pisa, Venedik, Roma.. En çok sevdiğim yer tabii ki tartışmasız Roma. Yaşanır orda.
Buralardan ayrılırken dönüşte, Hırvatistan Dubrovnik'i gezdik. Bizim küçük Bodrum. Denizi bi muhteşem, pırıl pırıl ve sıfır tuz. Sonrasında Makedonya Ohrid. Ohrid'i pek sevmedim. Küçük bi sahil kasabası. Akçay'a gidenler bilir, aynı ondan ama Makedonya'yı anlamlı kılan benim için Atatürk'ün okudugu okula gitmekti. Yurt dışındayken özlediğim şeylerin en başında paramızın üstünde görmeye alıştığım onun resmiymiş, oraya gittiğimde farkettim.. 
Ata'yı da orada andıktan sonra ver elini Yunanistan. Kavala'yı gezecektik lakin evi yeterince özlemiştik ve yağan yagmurdan dolayı hiç birimiz istemedi ve direk İpsala'dan giriş yaptık. Gelibolu-Balıkesir-Bursa derken son durak Afyon'da herkes indi. Tabii bendeniz Evliya Çelebi yine yolların efendisi ben bi kez daha otobüsle Ankara'ya geldim veee. Ne vee..si işte geldik yatıyom. Ohh iyi de yapıyorum. Gitmeden biraz evimin, ailemin, yatağımın tadını cıkarayım..

Boş durmayın gezin, gezin, gezin.. ! (:

4 yorum:

  1. Sizlerle çok güzel geçen bu seyehat hepimize birşeyler kattı. Yeni yerler, yeni hayatlar, yeni lezzetler... Belkide bu topraklara geldiğimizde bazı şeylerin yaşamımızdaki öneminin farkına vardık. Ve bu geziden bize kalan en önemli şey... hepimiz için farklı olsada çok güzel unutulmaz anılardı bee:))
    Onurcum yazılarını beğenerek okuyorum ve sıradaki hoş sohbetlerini bekliyorum...emel h.k.o.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Eveet, bir çok şeyin oldkça farkına vardık :) Ama her seyden önemlisi birbirimizin değerini öğrendik.. Hepimiz iyi ki de varız :D Tesekkur ederim Emelcim ^.^

      Sil
  2. Onur'um:) Harika bir yazı olmuş:) Teşekkür ediyorum:) Nice beraber seyahatleree:)

    www.ssosyalice.com

    YanıtlaSil
  3. Ben teşekkür ederim canım benim :) En yakını 24 Kasım, hemen gelsin ortak post yazalım :)

    YanıtlaSil